Merkezi bütçe haziranda, 31,1 milyar TL açık verdi. Mayısta kurumlar vergisi geçici tahsilatı ile fazla veren merkezi bütçe, böylece haziran ayında normal seyrine dönmüş oldu ve geçen yılın haziranına göre yıllık %24 artış gerçekleşti.

Fakat altı aylık performans açısından haziran ayında 31,1 milyar TL’lik bütçe açığına rağmen yılın ilk aylarındaki yüksek fazla sayesinde Ocak-Haziran bütçe dengesi halen 93,6 milyar TL ile fazla vermekte.

Merkezi bütçe gelirleri tarafında haziranda elde edilen yıllık %104,9 artışa karşın zaten daha yüksek seviyede olan giderlerin %87,1 artması bütçe açığını yaratmakta.

Harcamalar tarafında dikkat çeken kalemler haziran ayında %92 artan faiz hariç giderler. Bunun da önemli kısmını %101 büyüme ile cari transferler oluşturmakta. Sermaye giderlerinin %181, sermaye transferlerinin ise %415 artışı elbette not edilmeli. Bu iki kalem, kamu yatırımları ve KİT’lere verilen borç veya sermaye artırımlarından oluşan toplam yatırımlar miktarına karşılık gelmekte.

BOTAŞ’a aktarılan sermaye yerine Kurum’un bu ay dış borçlanma yapması hem Hazine dengesi hem de döviz transferlerinde merkez bankasının tükenen rezervleri eşliğinde oluşan sınır açısından anlamlı.

Faiz giderleri ise yakından incelenmesi gereken bir kalem. Keza, %35,6 oranındaki artış faiz giderlerinin kontrol altında olduğu düşüncesini yaratıyor.  Halbuki cari transferlerin altına gizelenen KKM’ye aktarılan vergi gelirleri olan hazirana ait 16,1 milyar TL de eklendiğinde (faiz gideri olarak görmek daha doğru) faiz harcamalarında haziran ayında %207, yılın ilk altı ayında da %90 oranında artışlar normal bir seyir değil.

KKM yükü: Faiz artırsaydık daha “ucuz” olurdu

KKM ile TL’yi baskılama hedefi bir yandan TL’nin gizli döviz satışlarına rağmen baskılanmadığını ortaya koyarken, bir yandan da Hazine’ye oluşturduğu yük seviyesi ile dikkat çekici.  KKM’nin Hazine’ye olan yükü kadar bir kısmın döviz bozdurarak sisteme girenler nedeniyle merkez bankası tarafından karşılandığı düşünülürse sene sonuna yaklaşık olarak 180 milyar TL civarında bir yük oluşacağını hesaplamak mümkün.  Bu da daha KKM çıkarıldığında yapılan uyarıların, korkuların gerçekleştiğini, faiz artırmamanın kamuya ve halka olan maliyetinin faiz artırmanın kat be kat üzerine çıktığını, çıkacağını anlatıyor. 

Gelir performansı: Enfasyon şişkinliği yanında trend değişimi

Gelir tarafının detaylarındaysa, yılın ikinci yarısı ile ilk yarısı arasında önemli değişiklikler yaşanacağı anlaşılmakta.

Dahilde alınan KDV ve gelir vergisi haziran ayında yıllık artışları %49,8 ve %65,8’le hem enflasyonun hem de diğer gelir kalemlerindeki artışların oldukça altında. Bu da ekonomideki ivme kaybının yansıması. Fakat düşük faiz sonucu tüketicilerin mala akını ve tabi zorunlu harcamalar diğer kalemlerde güçlü performanslarla sonuçlanmakta.

İthal’den alınan KDV’nin haziranda %154 ve ilk altı ayda %130 artması dış ticaret açığındaki büyümenin ithalat patlaması nedeniyle devam ettiğinin göstergesi.  Ve tek başına cari fazla hedefleyen Yeni Ekonomi Modeli’nin çalışmadığının da bir kez daha ispat edilişi. Fakat hükümetin artık YEM’den dönüşü de mümkün görünmüyor.

2022 ikinci yarı seçim etkisi beklenmeli

Ek bütçenin alelacele kabul edilmesinin ardından kabaca 10 ay kaldığını varsayabileceğimiz seçim geri sayımı döneminde bütçe disiplininde gevşeme makul bir beklenti olur. Enflasyonun %78’den %90 civarına yöneleceği bir kaç ay içinde gelirler tarafında karmaşık bir resim karşımıza çıkacak. Enflasyondan arındırıldığında vergi gelirlerinde artışın düştüğünü, harcamalar tarafının ise artmaya devam ettiğini izleyeceğiz.

Bütçe açığı GSMH’nin 2022 sonunda %5’e doğru yönelmesi eşliğinde de TÜİK’in açıkladığı TÜFE enflasyonu dahi aşırı gevşek para politikasını gevşek maliye politikasının eklenmesiyle 2023 ilk çeyrekte üç haneye ulaşmış olacak.

  Kaynak: ParaAnaliz -GA.