Adnan ÖKSÜZ

* Çünkü okullar açıldığı zaman virüs bulaş oranı yükselirse o zaman ne olacak? Bunun vebali kime ait olacak? Aşı için belli tarihler öngörülüyor. O tarihe kadar bu çocuklarımız uzaktan eğitim alsalar daha iyi olmaz mı? Bir sene de, yani varsın pandemi ortamında da böyle bir uygulama olsun. Çocukları, aileleri tehlikeye atmaktan daha ehven değil midir bir süreliğine daha uzaktan eğitim.

* Çünkü okula başlayan sadece çocuklarımız değil ki! O çocukları en azından belli süre de olsa okullara getiren veliler ne olacak? O veliler okul bahçelerinde, öbek öbek bekleşirlerse ne olacak?

* Sadece veliler mi?.. Fiziki mesafe de olsa, sınıflar her ne kadar pandemiye uygun olarak düzenlense de, tüm tedbirler mükemmele yakın alınsa bile o çocuklara eğitim verecek olan ülkenin dört bir yanındaki eğitim ordusu, öğretmenler ve idareciler ne olacak? Velev ki temizlik, maske ve mesafeye uygun davransalar bile…

* Sadece öğretmenler mi?.. Okullarda hizmet veren müstahdemler ne olacak?

* Sadece veliler, eğitim ordusu ve müstahdemler mi? O çocukları okullara getiren servisler bu pandemi ortamında nasıl taşınacak okullara? Okula yeni başlayan çocukların durumunu gözlerinizin önüne getiriniz, lütfen! O çocukları bağlasanız yerinde oturmazlar, durmazlar! Neticede adından belli, çocuk… Bu durum pandemi açısından sakıncalı bir durum değil midir?

* An itibarıyla 8. sınıflarda kurslar devam ediyor. Öğrenciler okullara kurslara geliyor. Bu ne kadar doğrudur? An itibarıyla özel dershaneler açık. Buralarda bulaş riski yok mudur?

* Şunu söylemek istiyorum; elbette devletin elindeki bilgiler, belgeler, istihbaratlar, tedbirler, öngörüler hepimizden ötede… Okulların kısmi olarak da olsa açılmasına karar verildiyse ve bu da isteğe, ihtiyara bırakıldıysa elbette tamam! Bunların tümüne evet! Ama küçük de bir açık olma ihtimaline karşılık, ortalıktaki toz duman dağılıncaya kadar uzaktan eğitim devam etse daha iyi olmaz mı? Arz etmek istediğim budur!

* Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, okulların bir süre daha uzaktan eğitim vermesi konusunda ne diyor? Merak ediyorum, Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu üyeleri, eğitimciler konuya nasıl bakıyor?

KÖY OKULLARI YENİDEN Mİ? İNŞALLAH…

Hafızam yanıltmıyorsa, 1970’li yılların ikinci yarısıydı…
Henüz araba yolu bile olmayan, ilçeye 25 kilometre uzaklıktaki köy ilkokulunda öğrenciyim…
Bu nasıl bir eğitim sistemi yahu diyeceksiniz, biliyorum ama söylemek zorundayım; birinci sınıftan beşinci sınıfa kadar tüm öğrenciler aynı sınıfta öğrenim görüyoruz… “Aaaa!” diyenleriniz tahtaya lütfen!
İşte, bildik köy ilkokulları...

Şimdi gerçi bu da yok, maalesef! Köylerimiz bomboş. Tamtakır, sarı bakır!
Efsane öğretmenimiz Behzat Erdağı daha iyi ders çalışalım diye aynı sınıftan olanları iki grupta topladı; Bülbül Grubu ve Arı Grubu.

Bülbül Grubu’nun ana sloganı, “Bülbül gibi şakırız, özgürüz ve kimse bizi susturamaz!” Arı Grubu’nun ana sloganıysa, “Arı gibi çalışırız, tembelleri sokarız!”

Arı Grubu’nun lideri bu satırların yazarıydı. (O yüzden mi bal çok sevdiğim bir yiyecek, acaba!) Bülbül Grubu’nun lideri ise konuşmayı çok seven, espritüel, hareketli bir arkadaşımızdı. Hiç unutmuyorum; “İs is, tan tan, bul bul. Bunu bana bul!” bulmacasını ilk ondan işitmiştim. Siz bulabildiniz mi!
Sabah ders başlamadan belli başlı haberleri okumak ve anlatmak bu nüktedan öğrencinin göreviydi… (Bu arkadaşın izini ilkokuldan sonra kaybettik! İlkokuldan bu yana hiç görmedim, Almanya’da büyük bir fabrika sahibi olmuş diyorlar…)
Neyse…

***
Eskiler ‘gücük’ mü derlerdi; sert geçen kış günlerinden biri…
Camdan çok net olarak gözüküyordu, lapa lapa kar yağarken ve kar taneleri salına salına diğer kardeşlerinin yanında yerini alırken –zaten sabah da okula zor geldik, tahta küreklerle kardan kapanan yolları açmak zorunda kaldık- Bülbül Grubu’nun lideri arkadaş, o gün sabah radyodan derlediği haberleri ve notları okudu;

 “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 11 e karşı 1 oyla, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün, oy verme hakkı olmaksızın Güvenlik Konseyi tartışmalarına katılmasına karar verdi…”
Bu güzel bir haber miydi? Şöyle göz ucuyla öğretmenimize baktık… “Devam!” dedi…
- O arada sınıfın tam ortasında gürültüyle yanan sobanın üzerinde Amerika’dan geldiğini öğrendiğimiz ve ‘bedava’ olduğu ifade edilen ‘süt tozu’ hafiften cızırdamaya başlamıştı…
Sınıfta çıt yok. Yurttan ve dünyadan haberleri dinlemeye devam ediyoruz. Bülbül Grubu’nun lideri haberleri aktarmayı sürdürüyordu…
Öğretmenimiz o arada bardaklara süt tozunu doldurmaya başlamıştı, bile…
O da ne! Çok kötü bir koku kapladı, sınıfı…
Acaba!.. Yoksa, sınıftan birileri mi!.. Değildi… Kötü kokunun, kaynamakta olan süt tozundan geldiğini fark ettik.

Hemen süt tozu dolu o kocaman kabı sınıftan dışarıya çıkardık, karların üzerine döktük!
O güzelim, pamuk gibi saf ve temiz kar taneleri, Amerika’nın ‘kirli’ süt tozunun dökülmesiyle bir anda gri renge büründü! Şaka değil, gerçek! Gözlerimle gördüm…
Bu ‘ABD süt tozu’ meselesini bir başka yazıda ele alalım inşallah…

***
Köy ilkokulları “gerçek hayat öyküleri”nin bestelendiği mekânlar…
Sahi, köy ilkokullarının yeniden açılmaları konusunda siz ne diyorsunuz…

YİNE DE BİR UMUT İŞTE!

Yıllardır burada yazıyorum;
1- Köy ilkokulları açılmalıdır.
2- Köylerde üretime ağırlık verilmelidir.
3- Doğduğun yer aynı zamanda doyduğun yer olmalıdır.
4- Artık neredeyse boşalmış olan köylerden şehirlere göçü önlemek için son çare budur...