Kayahan Uygur, ''Netanyahu ve Soros neden kavga ediyor'' başlıklı bir yazı kaleme aldı. Uygur, yazsının detayında şunları ifade etti:

Yahudi dünyası 2010’dan beri adeta bir iç savaş yaşıyor. Hem İsrail’de, hem de diasporada etkin isimler ikiye ayrılmış ve birbirlerine amansız suçlamalarda bulunuyorlar. Kavganın özü İsrail devletinin artık bir “Yahudi devleti” niteliği taşıması nedeniyle dünya Yahudiliğinde tek söz sahibi ve tek meşru temsilci olup olmaması. Bu çatışma sadece Yahudileri ilgilendirmiyor tabii, etkileri Batı’nın Ortadoğu politikalarına ve hatta Türkiye’deki İslamcılar arasındaki iç kavgaya kadar uzanıyor. 

TÜRK KAMUOYU YAHUDİ DÜNYASINDA NELER OLDUĞUNUN FARKINDA DEĞİL

Bir tarafın sembol ismi İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, diğerininki Açık Toplum Vakfı Başkanı iş adamı George Soros. Yahudiliğin en önemli iki merkezinden biri olan ABD’de bir kesim Trump ve çevresindeki Evangelistlerle beraber, diğerleri daha çok Demokrat Parti etrafındalar.

İşin ilginç tarafı iki kamp da birbirini antisemitizmle suçluyor ama Netanyahu ve işbirlikçileri ABD’de ve Avrupa’da Macaristan’daki Orban’ın partisi gibi açıkça faşizan ve popülist aşırı sağ hareketlere destek bile veriyorlar.

Yahudi dünyasında olup bitenlere tam anlamıyla yabancı olan Türk kamuoyunda Siyonizm kavramının ve geçirdiği evrimlerin kimse pek farkında değil. Günümüzde ulus-devletçi, çağdaşlaşmacı eski Siyonizm’le dinci, öze dönüş yanlısı, ultra muhafazakâr Siyonizm adeta iki ayrı kutup.

Türkiye’de Siyonizm denince birçok insanın aklına hâlâ Kibutzlar, Theodor Herzl, David Ben-Gurion, Golda Meir, Simon Perez gibi kişiler ve kavramlar geliyor. Oysa Yeni İsrail daha çok aşırı muhafazakâr din adamlarının, sayıları gittikçe artan din devleti ve Yahudileşme taraftarlarının ve kutsal saydıkları vaat edilmiş topraklarda etnik saflık yanlısı olanların ülkesi.

ESKİ SİYONİST YAHUDİLER İLE DİNCİ SİYONİST YAHUDİLER

Eski Siyonistler İsrail’i bir kavim olarak tüm Yahudilerin vatanı olarak görmekteydiler. Onlara göre çoğu Doğu Avrupa’dan gelen, bir kısmı iyice laikliği benimsemiş, bazılarının dinle ilgisi kalmamış da olsa Yahudilik bir kavim olarak ön plana alınmalı ve Yahudilerin katliamlardan korkmadan çağdaş, çoğulcu bir toplum olarak İsrail’de yaşayabilmeleri sağlanmalıydı.

Siyonist harekete sonradan katılan ve İsrail’in kuruluşuna pek fazla katkısı da bulunmayan dinci Yahudilere göre ise asıl olan dini ve dindarlığı güçlendirmekti. Yahudilerin laik bir ulus içinde erimeleri anlamsızdı, çünkü Yahudi olmalarının nedeni zaten dindi. Yahudilik bir din olduğuna göre bu din yeniden en son aşamasına kadar canlandırılmalı ve dindar nesiller yetiştirilmeliydi.

İsrail’in bir “Yahudi devleti” olması projesi 2010’da ortaya atıldı ve Filistin sorununa, İsrail’deki Arap nüfusuna, hukuk ve demokrasi ilkelerine dikkat çeken ülkelerin ve kurumların tüm itirazlarına rağmen 19 Temmuz 2018’de bu proje kabul edildi.

Netanyahu ve yandaşları kendilerini Yahudiliğin tek meşru temsilcisi olarak görmelerini buna dayandırıyorlar. Dinci Siyonizm diasporada ve özellikle ABD’deki “liberal”, ılımlı, Araplarla az-çok barış önerisi getiren tüm kuruluş ve kişiliklere savaş açmış durumda. Karşı taraf ise buna boyun eğmek istemiyor.

Netanyahu, kendi kampı açısından “liberal-laik” kimlikli ve eğilimli diasporayı dünyada yeni gelişen popülist aşırı sağdan bile daha tehlikeli görüyor. Bu çerçevede en büyük işbirlikçileri ise Trump ve ailesi ile aynı zamanda Rusya-İsrail çifte vatandaşı oligarklar üzerinden Putin.

Dünya medyasında Netanyahu-Soros kavgası olarak geçen bu ilginç kapışmanın Ortadoğu’daki etkilerine başka yazılarda değineceğim.

Kayahan Uygur