Bilinen tüm doğal afetler gibi, depremi kişiler için baş edilmesi zor kılan, onun tahmin edilemez ve önlenemez oluşumdur. Bu doğal afetin ne zaman ve nasıl başına geleceğini önceden kestirememek, kişiler üzerinde çaresizlik ve umutsuzluk hisleri yaratır. Bu noktada elbette depremin öncesi, sırası ve sonrasında yapılması gerekenler uzmanlarca ortaya konulmuş durumdadır.

Bu önlemlerin bilincinde olmak ve yapılması gerekenleri yapmak, bu afetin yarattığı ve yaratacağı olumsuzlukları hafifletecek eylemlerin başında gelir. Tüm bunlar yapılmış olsa da, doğası gereği deprem insan için korkutucu ve baş etmesi zor bir olgudur.

Beklenmedik bir anda ve aniden can ve mal kayıplarına sebep olan doğal afetler de korunma ve güvende olma hissinin ortadan kalkmasına, olumsuz duygular gelişmesine ve bununla birlikte ciddi travmalara sebep olabilmektedir. Özellikle deprem gibi ülkemizin kaçınılmaz gerçeklerinden olan ve önlemeyen doğal afetler ile yaşamayı bilmediğimiz için bu tür travmatik yaşantılar, kısa süreli etkilerinin yanında psikolojik anlamda uzun süreli ve kalıcı etkiler bırakabilmektedir. Bu etkiler, yalnızca depremi yaşayan bireyleri değil, toplumun geri kalanını, hatta depremi yaşamamış ve sonradan dünyaya gelmiş bireyleri bile etkileyebilmektedir (Canel & Balcı, 2018). Bu bağlamda, hem bireysel hem de toplumsal anlamda, depremle baş etme adına stratejiler üretmek zorunlu hale gelmiştir.

İnsanın varlığını tehdit eden, yaşamını altüst eden beklenmedik bir şekilde karşılaşabilen doğa afeti depremle ilgili yapılabilecek olan her türlü faaliyet depremle baş etme açısından önem taşımaktadır. Depremle ilgili sorunları aşmada devletin, kamu kuruluşlarının yapabilecekleri dışında bireylerin yaptıkları veya yapabilecekleri başa çıkma davranışları da incelenebilecek konular arasında yer almaktadır (Kula, 2002). Bu bağlamda deprem çantası hazırlamaktan yaşam üçgeni oluşturmaya, binaları sağlamlaştırma çalışmalarından deprem sonrası uzman desteği almaya tüm faaliyetler depremle baş etme stratejileridir.

Bahsedilen baş etme stratejilerinin ilk ayağı, deprem öncesine denk gelmektedir. Bireylerin deprem hakkında bilgilenmeleri kendilerini olası duruma hazırlayabilmeleri açısından büyük önem taşır. “Hazır oluş” travma sonrasında kişilerin toparlanıp hayatlarına davam edebilmelerinde son derece önemlidir. Depremle ilgili olarak binalarda yapılan iyileştirme çabaları, depremden nasıl korunulabileceğine ilişkin kampanyalar, seminerler, hükümet düzeyinden yerel yönetimlere kadar uzanan entegre acil durum yönetim sistemlerinin kurulması son derece hayati ve yararlı girişimlerdir (İşmen, 2006). Bu, kamu ve bireylerin birlikte yürütmesi gereken bir süreç olarak karşımıza çıkar. Bütün bu çabalar, deprem sonrasında yaşanabilecek kayıp miktarını azaltıp belli bir hazır oluş düzeyi kazandırabilir, travma sonrasındaki iyileşme döneminde sosyal destek görüldüğüne, önemsenildiğine ilişkin düşüncelerin oluşmasını kolaylaştırabilir (İşmen, 2006).

Depremin olumsuz etkileri ile baş etmenin bir diğer ayağı ise depremin yaşandığı süre zarfına dahildir. Deprem sırasında soğukkanlılığı koruma, hayati tehlikeye yol açabilecek hamlelerden kaçınma ve bu zorlu süreci iyi yönetebilme, depremle ve deprem sonrasıyla baş etmeyi kolaylaştıracaktır. Deprem sırasında panik halinde yapılan hatalı hamleler, depremzedeyi aşılması zor bir pişmanlık hissine sürükleyebilir. Bu durumdan kaçınmak için düzenli deprem tatbikatlarına katılarak bu süreci doğru yönetebilme pratiği kazanmak faydalı olacaktır.

Depremle baş etme sürecinin son ve belki de en yoğun çalışma gerektiren adımı ise deprem sonrasıdır. Bu noktada, uzman kişiler tarafından sunulacak ruh sağlığı hizmetleri öne çıkmaktadır. Deprem sonrası kişide meydana gelmesi olası Travma Sonrası Stres Bozukluğu, Anksiyete, güvensizlik ve korku hissine yönelik olarak uzman yardımı alması, sağlıklı bir ruh haline geçiş sürecini hızlandırmakta ve kolaylaştırmaktadır. Bu anlamda; afet olmadan önce, afet sırası ve afet sonrası döneme yönelik olarak organize olmuş ruh sağlığı çalışmaları depremle baş etme anlamında büyük önem taşımaktadır.

Söz konusu ruh sağlığı çalışmaları, aynı zamanda kişilerin sosyal destek ihtiyacını da karşılamaktadır. Müdahale çalışmaları ile oluşacak sosyal destek, deprem yaşantısı geçirmiş bireylerin iyileşme döneminde, önemsendiklerine, dünyanın iyi bir yer olduğuna ve değerli biri olduklarına ilişkin varsayımların kurulmasına zemin hazırlar. Bu duygu ve düşünceler iyileşme sürecinde kişiye son derece yararlı bir kaynak oluştururlar (İşmen, 2006).

Sonuç olarak, baş etmesi güç bir olgu olan depreme yönelik baş etme stratejilerinde fiziki önlemlerle birlikte sosyal ve psikoloji önlemler de göz önünde bulundurulmalıdır. Aksi takdirde tamiri çok daha zor bireysel ve toplumsal yaralar oluşması  muhtemeldir. Bu noktada kişilerin gerek sosyal çevreden gerekse de uzmanlardan gelecek desteklere açık olması önemlidir. Tüm bunlar yapıldığı takdirde depremin olumsuz etkilerinin en aza indirgenebileceği öngörülmektedir.

Deprem vb afetlerin psikolojik ve sosyolojik yıkıcı etkileriyle ilgili profesyonel yardım, köşe yazısı, seminer, proje, canlı yayın, tv programına davet ve işbirliği için +905447243650 den benimle iletişime geçebilirsiniz. Unutmayın bu zor günler de geçecek Güneşli günler az ileride... Kendiniz ve sevdikleriniz ile barışık kalın. Hoşça ve Dostça Kalın...

 

Prof. Dr. Ekrem Çulfa

Aile-Evlilik-Çift Danışmanı

 

Kaynakça

Canel, A.N. & Balcı, L. (2018). “Deprem Travmasının Kuşaklararası Aktarımı” (Ed. Abidin Temizer - İbrahim Serbestoğlu) Multidispliner Çalışmalar-4 (Sosyal Bilimler). 2, 491-514.

İşmen, A. E. (2006). “Depremin Psikolojik Etkileri: Daha Az Zarar Görmek Mümkün Mü?” Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 16 (1), 349-362.

Kula, N. (2002). “Deprem ve Dini Başa Çıkma” Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi. (1), 234-255.