En genel anlamıyla siyasal kültür; bir siyasal sistemin işleyişi için temel teşkil eden toplumda hâkim davranış, inanç ve değerler olarak tanımlanabilir. Bu siyasal sisteme yönelik mevcut bilgi, yetenek, olumlu ve olumsuz hisler ve değer yargılarının tümünü içerir. Siyasal kültür çalışmalarında ele alınan konular ve analiz düzeyleri bakımından zenginleşme gözlenmekle birlikte, yöntemsel olarak derinleşme kavramıyla ilgili çalışmalar da nitel ve nicel veri toplama yöntemlerindeki çeşitlenmeye bağlıdır. Özellikle kamuoyu araştırmaları, anket yönteminin uygulanmaya başlaması ve mülakat tekniği, davranış, algı ve tutumlardaki benzerlik ve farklılıkların ölçümlenmesinde ve niceleştirilmesinde bir devrim etkisi yaratmıştır. Böylece çok geniş ve farklı demografik özelliklere sahip toplumlarda ve ülkelerde karşılaştırmalı çalışmalar yapılması mümkün hale gelmiştir. Siyasal sistem, temel olarak siyasal yapı ve siyasal kültürün bir bileşkesidir. Siyasal yapıyı, siyasal kurumlar ve siyasal alt yapılar oluştururken, siyasal kültürü ise bireylerin siyasal sistem ile ilgili inanç, tutum, değer yargıları ve eylemleri oluşturur. 

Siyasal kültür, siyaset ile ilgili her şeyi açıklamaya yetmez. Değişik durumlarla karşılaştıklarında benzer değer yargısı ve yeteneklerde olan kişiler farklı davranış şekilleri içinde olabilirler. Siyasal kültür, gelenekler ve değerler bazındaki ortaklıkları içinde barındıran ve devletin ortak bir siyasal toplum oluşturma amacına hizmet eden bir araçtır. Bu araç ise tek tip ve statik değildir. Her ne kadar siyasal kültür, bir toplumun ortak paydası olarak tanımlansa da değerler ve inançlar değişiklik gösterebilir. Bir toplum, diğer toplumlarla karşılaştırıldığında bir bütün teşkil etmektedir. Fakat toplumu oluşturan öğeler, kendi içlerinde farklılık ve değişim gösterebilir. Bir ülkede, zaman içerisinde siyasal değerlerde ve beklentilerde bariz farklılıkların ortaya çıkması çeşitli alt kültürlerin oluşmasına neden olmaktadır. Siyasal kültür ile demokratikleşme arasında doğrudan bir bağ bulunmaktadır. 

Demokrasinin olduğu ve demokratik teamüllerin dikkate alındığı ülkelerde, mutlaka siyasal kültür anlayışı gelişmiştir. Demokrasisini geliştirmeye çalışan ülkelerde siyasal kültür de gelişme gösterir. Bu bağlamda halkın zihniyeti de olumlu yönde bir gelişme gösterecektir. Böylelikle siyasal sistem de gelişir ve pekişir. Bazı ülkelerde ise demokratikleşme savaş ortamında ve müdahaleyle istikrar bulmuştur. Sosyolojik açıdan bakacak olursak Türkiye’de siyasal kültür ve demokrasi bağlamında dikkati çeken ilk şey, toplumsal sermaye unsurlarının eksik olduğudur. Özellikle bireyler arasında güven eksikliğinden dolayı ortaklık kurmak zordur ve bu nedenle dernek ya da gönüllü kuruluşlar kurarak faaliyet göstermek neredeyse imkânsızdır. 

Ancak bu tür faaliyetler, doğrudan tabana yayılmadan bir olgu ile gerçekleşirse sağlıklı bir sonuç elde etmek mümkün değildir. Toplumsal hoşgörü, demokrasiyi geliştirebileceği gibi sivil toplumun gelişmesine de katkı sunacaktır. Aksi halde bireyler birbirlerini dışlayıp horladığı gibi toplumda ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının artması gayet doğal karşılanacaktır. Ayrıca demokrasinin istikrar kazanması ve pekişmesi, otoriter akımların etkisiyle gerçekleşebileceği gibi gerçekleşmeme olasılığı da yine bu tür akımlarla mümkündür. Türkiye’nin demokratikleşme süreci, modernleşme çabalarıyla örtüşmektedir. Cumhuriyet ile birlikte ülkede, modern uygarlıklar düzeyine ulaşma ideali oluşmuştur. Özellikle ülkede çok partili hayata geçişten sonra demokrasi kültürü benimsenmeye başlanmıştır. Demokratikleşme sürecinde egemen siyasi kültür etkin olmuştur. 

Bu dönemde baştan aşağıya yeni reformların yapıldığı görülmektedir. Fakat bu durum demokrasi kültürüne sahip bireylerin gelişmesini engellemiş ve siyasal kültür, siyasal süreçlere demokratik düzeyde yansımamıştır. Türk siyaset kültüründe demokratik olmayan bir yöntem olan darbe dönemlerinde demokrasi sürekli akamete uğratılmış ve darbe bir gelenek halini almıştır. Ancak her darbeden sonra demokratik hayata geçiş de kendini göstermektedir. Bu nedenle Türk siyasal kültüründe bir demokrasi anlayışından bahsetmek mümkündür. Siyasal kültür ve demokrasi bakımından sivil toplum, siyasal katılım, temel haklar, kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, demokratik bir kültürde şeffaf ve hesap verebilir yönetişim olmazsa olmaz faktörlerdendir. Cumhuriyet tarihine bakıldığında Türkiye, çağdaşlık düzeyine ulaşmaya çalışmaktadır. 

Fakat demokrasi her ne kadar sürekli engellenmeye çalışılıp sekteye uğratılsa da yeniden demokrasiye geçmenin yolları hep bulunmuştur. Sivil toplum kuruluşları, seçimler, seçimlere katılım gibi demokratik mekanizmaların amacı, sistemi oluşturan demokrasi kültürünü iyi bir kaliteye çekmek ve hatta demokrasiyi pekiştirmek ve dönüştürmektir. Demokrasinin baskın bir kavram olarak benimsenmesi, toplumdaki bireylerin tutumlarının içinde yer aldığı bir siyasal kültür aracılığıyla gerçekleştirilebilir. Siyasal sistem ancak bu durumda doğru şekillenecektir. Türk siyasal kültürünün temel özellikleri dikkate alındığında, Osmanlı kültürünün yansımalarını Türkiye Cumhuriyeti’nde görmek mümkündür. Osmanlı’nın devlet geleneği, toplumsal yapısı ve kültürü Türkiye’nin siyasi yapısına taşınmıştır. Her ne kadar patrimonyal devlet anlayışı yerine cumhuriyet ile birlikte rasyonel bir sistem inşa etmek istendiyse de patrimonyal içeren özellikler bu sisteme dâhil edilmiştir. 

Siyasi alanda devlet merkezli bir merkez-çevre ilişkisine göre siyasal kültür kurulmuştur. Merkez ve çevre arasındaki mücadelede merkez yerini kaybetmiş ve eski dönemdeki çeperi temsil eden yapı merkeze yerleşmiştir. Burada devlet merkezli anlayışı şekillendiren kesimlerin en temel ve ortak amacı, siyasal kültürün devlet kontrolünde devam ettirilmesidir. Aktörlerin işleyişi farklı olsa da Türkiye’de siyaset, aynı yöntemler ile Türk siyasal kültürünü şekillendirmiştir. Demokrasi kültürüyle ilgili sorunları rejimin nitelikleri, demokrasinin faaliyet alanının daralması, siyasete ve politikacılara güvensizlik, lider odaklı siyaset, kayırmacılık, geriye dönük siyaset yapmak ve temel konularda uzmanlaşamama olarak sıralayabiliriz. 

Sonuçta Türkiye'de demokrasi, doğal ve kendiliğinden gelişen bir siyasal rejimde değildir. Türkiye’nin, yetmiş beş yılı aşkın süredir devam eden çok partili hayatını ve seçimlere katılımını kurumsallaştırmıştır. Fakat toplumsal hafızaya, seçmen tercihlerine ve refleksine bakacak olursak halkta siyasal etkinlik duygusunun gelişmiş olduğunu söyleyebiliriz. Halkta oluşan demokratik tepkileri, yaşanmış olaylara ve gelişmelere bağlamak mümkündür. Aynı zamanda seçmenin siyasete olan ilgisi ve seçimlere katılma eğilimi, demokrasinin işlemesini kolaylaştırmaktadır. Ülkemizdeki seçmenlerin, temsili demokrasinin gerekliliğini kavradığını ve görevini yerine getirdiğini söyleyebiliriz. Bu kavrayış hem oy kullanmada hem de seçim kampanyalarına katılım konusunda göze çarpmaktadır. Halk, siyasal otoritelere karşı sorunlarını neredeyse yansıtmazken, ortak sorunlarını görüşmek ve tartışmaktan geri durmamaktadır. Bunun yanı sıra demokrasinin kurum ve aktörlerine olan güvenin henüz sağlanmadığını söylemek mümkündür. Türkiye’de demokrasinin pekişmesi için asıl gerekli olan şey, demokrasinin kurum ve aktörlerine etkin bir destek sağlamak ve toplumsallaştırma araçlarını etkili kullanmaktır.


Enes CÖMERT