--
Android Ben Bu Oyunu Bozarım!

Asi bir rüzgâr gibiydi, yıllardır yüreğinde sakladığı anılar. Nefretini saklamıyor, içinde biriktirdiği üzerini örtüp bastırdığı ne varsa kusuyordu birer birer.

Elinden alınmış onca yılın geri gelmeyeceğini biliyordu, ama o kadar doluydu ve söndüğü sanılan bir volkanın patlamasıydı tüm sözleri; kimse duymak istemese de o volkan kaynıyordu ve yakacaktı, elbet kızgın lav gibi kulaklarını.

Öyle durduk yere taşmıyordu dereler, yatağına sığmıyordu; belli ki kapasitesi o kadardı ve seller elbette zarar verecekti geçtiği coğrafyalara.

Evet bir anne ve baba olarak dünyaya getirdiğiniz o canlı nefes almak için sevgiye - ilgiye muhtaç, ya siz ne yaptınız?

Ve hazlarınız adına ardı ardına insancıklar getirdiniz dünyaya, kendinizce sebepler ürettiniz; ne ruhlarını ne de bedenlerini doyurabildiniz hakkıyla, belli ki bilmiyordunuz gerçek sevgiyi, belli ki yanlış öğretilerin kurbanıydınız. Ama bu asla bir mazeret olamazdı, dimağları öğrenmeye aç çocukların eğitim hayatını ellerinden alıp, tam rızaları olmadan kader deyip beyaz bir libasın içinde karanlığa mahkum ettiniz.

Aslında ne çok aydınlık yarınları hak ediyordu tüm çocuklar gibi!

Karga tulumba içine düştüğü zahmetli yılların içinde kendine yalandan bir dünya kurmuş, ondan istenen rolü oynuyordu. Kendine küçük tesellilerden kocaman mutluluklar yaşıyormuş gibi bir resim veriyordu ki onu bu simsiyah tuvale mahkum edenler üzülmesindi, aman ha!

Zaman içinde hiç bir gün aklına gelmemişti hesap sormak, düşünmüyordu da sormayı. Eline ne geçecekti ki, kaderdi yazgıydı ya?

Öyle miydi yoksa kör bir cehalet miydi doğru adına yanlışa kurban edilmek?

Öyle çok yanlıştı ki her şey, neresinden tutarsan tut kopuyordu hikayesi bir yerde.

Yaşadıklarının hem feda edilen bir ömrün en güzel yıllarıydı hem o yılların içinde tükenmişti bitmeyecek sandığı sabrı; işte öyle bir anın içinde damar damar kabarmışken yüreğinde acılar, kaynıyordu içte volkan denen ateş!

Sonra dizlerinin üstüne çöktü neden o ateş hakedenleri yakmamıştı da yine kendini yakıyordu? Hani doğru tek'dir diyorlardı, neden doğrular bumerang gibi dönüp kendine çarpıyordu? Ona çizilen bu senaryonun kötüleri, neden masum bir insanın karanlığındaki yıldızları kopartıyorlardı yine?

Ah cehalet! Seni bir kaşık suda boğsunlar diyorum ve boğazımda düğümleniyor, yırtılıyor sözlerim. Hüzne dem vuran şiirlerimin içindeki acılar kanıyor yine, ağlıyorum. Yorulduğum bu yolculukta, tükenerek sona çeyrek kala geçmişimdeki günahkâr oyuncuları bu oyundan çıkartıyorum. Bana mızıkcı diyeceklermiş, varsın desinler. Ben bu oyunu bozarım...

Nuray AYHAN...