Eflatun'un öğrencisi olan Aristo'ya göre devletin amacı her şeyden önce birliği sağlamak olmalı. Erdoğan'ın bu birliği sağlayacak eğitimi, demokrasi kültürü ve yasalara uyma ahlakı var mı?

İstanbul seçimlerinden aldığımız izlenim Erdoğan'ın demokrasi kültürü kazanana kadar, etrafı ve kendisi çok zorlanacağa benziyor.

Eğitimini zaten biliyorsunuz. Üniversiteden dirsek çürüttüğü arkadaşları ve yaşayan hocalarıyla bu yıl ramazanda iftar yapmasını bekliyoruz.

Peki söylem ve eylemleri ne durumda?

Erdoğan'ın ifadeleri birleştirici olmaktan çok uzak. Zaten Erdoğan için, onu desteklemeyen vatandaş teröristtir. Yani Türkiye'de her iki vatandaştan birisi gizli terörist. Hayatında silah kullanıp, kullanmamasının pek önemi yok.

Bazen okunan bir kitap bile silahtan daha tehlikelidir. Türkiye'de kimse bir sabah uyandığında terörist olmayacağına emin olamaz. Bu bağlamda gerçek demokrasi isteyen bireyler anarşisttir. Bu mantık örgüsüyle birlik beraberlik sağlanabilir mi?

İhalelerde yandaş iş adamları var. Eğitim derseniz oy deposu olarak gördüğü İmam Hatip Okulları var. Hiç belediyeye uğramadan maaş alan binlerce çalışanı var. Tüm bunlar bir gerçeği açık olarak ortaya koymaktadır.

Erdoğan esasen birlikten, beraberlikten yana değil. Ayrıştırarak, halkın bir kısmını din düşmanı gibi göstererek, etrafındaki seçmen kitlesini kemikleştirmek istiyor. Konuyu bir de kısaca ekonomik açıdan ele alacak olursak; Aristoya göre sosyal dengeyi sağlayacak olan orta sınıftır. Peki Erdoğan' ın orta sınıfa yönelik bir adımı var mı?

17 yıllık AKP iktidarı kendi Elenler' ini zenginleştirmeye devam ederken, halkı da gizli köleliğe mahkum etmiştir. Zaten orta sınıf düşüncesi, Erdoğan'ın seçim kazanımlarına uygun düşmemektedir. Halk sürekli el açan dilenci olmalı ki, makarna, çay, kömür dağıtarak oy alabilsin. Yandaş Elenleri'ni de ihalelerle yanında tutabilsin.

Ekonomi üretim ekonomisi değil, ithalata dayalı tüketim ekonomisi. Rusya domates, hıyar almayınca tarım çöküyor. Yerli soğan ve patates ihtiyacı karşılamıyor. İthal ediliyor. Hayvancılık içler acısı. Saman bile ithal. Tüm dünya para birimleri TL karşısında astronomik şekilde değer kazanıyor. Bu durum tamamen hayali dış güçlere bağlanıyor .

Aristo'nun diğer bir öğretisi de vatandaşlar birbirlerine adalet ve dostluk duygularıyla bağlı olmalıdır. Yazının içerik çerçevesinden de anlaşılacağı gibi, bu öğreti Erdoğan yönetimine bakıldığı zaman, tam bir fiyaskodur. Düşünsenize. Anayasa Mahkemesi başkanı Zühdü Bey Erdoğan'la çay topluyor veya AK Parti millet vekillerinin çocuklarının düğününde birlikte nikah şahitliği yapıyorlar.

Böyle bir eğlenceyi ileri demokrasilerde göremezsiniz. Danıştay başkanı Zerrin Güngör'de evlere şenlik bu tablodan maalesef kendini sıyırma başarısını gösterememiştir. Böyle bir derdinin olduğunu da pek zannetmiyorum.

Bir AB ülkesinde böyle vakalarda; yargı mensubu bir kişinin iradesini ve gururunu yitirerek, taraf olacak hareketlere adım atmışsa, o koltukta görevine devam etmesi mümkün değildir. Yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarını yaralayan gurursuz, ezik hareketler, devlet yönetiminde kabul edilemez davranışlardır.

Çünkü hukuk "isteklerin etkisi altında kalmamış olan akıldır." Etki altındaki hukuk vatandaşlar arası adaleti nasıl sağlayabilir? Doğrusu merak konusu. Toplumun evrensel ahlak kuralları yerlerde sürünüyor. Küçük çocuklara istismardan, hayvan istismarına kadar, yaşanan olaylar hergün sosyal yaşam kalite ve güvenimizi örseliyor.

Bu yazıyı okuyan her vatandaş kendine şu soruyu sorsun. Bakalım vicdanınız ne diyor? Sizce ileri demokrasiyi özümseyen ülkelerden sürekli eleştiri alan, hatta bu yüzden ekonomik yatırımlara maruz kalan, Türkiye'de yargı bağımsız mı?

Aristo egemenliği sağlayacak bir çok ilkeyi gözden geçirir. Belli bir aileden doğmuş olmak, zenginlik, cesaret, bilim, adalet, erdem vs. Sonra şu soruyu sorar. Acaba üstünlüğü çoğunluğamı, azınlıktaki seçkin kişilere mi, yetenekleri olan deha sahibi bir kişiye mi verelim?

Tartışmanın neticesinde adaletin tam olarak hiç biriyle sağlanamayacağı kanaatine varır. Egemenliği ellerinde tutanların aşırılığa kaçmaması için tek yol olarak, "YASANIN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ" görmüştür.

Yani hukukun üstünlüğü.