Americo Vaspucci;  Tükçe manası ile ”Yeni Dünya” Malum olduğu üzere bir işgal ülkesidir.

Aynı zamanda “yeni dünya düzeni” bağlamında haritaların yeniden çizilmesine dair somut bir süreçtir.

Zira 1492’de Kolomb’un Amerika Kıtasını keşfetmesinin ardındın fark edilen zenginlikler, buhran içindeki Batılıların iştahını kabartmış ve hızla bu kıtaya akın etmelerine yol açmıştır.

Kristof Colomb “keşfettiği” kıtanın Hint adası olduğunu sandığı için yerli halka “Hintliler” demiştir. Oysa onlar Asya kıtasından Beging boğazını geçerek Amerika’ya ulaşmış farklı kültür ve fizik yapıya sahip olup zamanla tek bir toplum olarak adanın yapısını oluşturmuşlardır.

Asıl ironi ise, Amerika Kıtası  “keşfedildiğinde” Kızılderililerin bölgedeki varlığı nerede ise 25 bin yıllık bir geçmişe dayanmaktadır. Kıtanın yaklaşık 10 milyon olan Nüfusunun yüzde yüzünü Kızılderililer oluşturmakta olmasıdır.

“Coğrafi kâşiflerin” ardından bölgeye gelen soluk benizliler, işgal ettikleri topraklarda yaşayan koyu tenli insanlara bu sebeple “Kızılderili ismi” takmışlardır. Oysa “Yerli Halk” İşgalcilerin bu “üstten bakan, kibirli” sıfatlandırmalarından asla hoşlanmamışlardır.

Muhtemelen, topraklarına gelen bu insanları misafir eder ve ikramlarda bulunurken de kendilerine ihanet edip, ülkelerini işgal edeceklerini asla tahmin etmemişlerdir.

Soluk benizlilerin kıtaya gelmeleri ile beraber işgaller başlamış, yerli halk zorbalıkla evlerinden ve topraklarından çıkarılarak sahip oldukları her şeye el konulmuştur.

Nüfus taşımak sureti ile yerlilerin evlerine “illegal” bir şekilde yerleşen işgalciler bu kolonist anlayışı,  Amerika Kıtasına hızla yayılmaları ile işleyen uzun bir süreç olmuştur..

Yıllarca western filmleri ile tüm dünyaya “yerlileri” vahşi olarak fotoğraflayan Batı böylelikle kendilerine meşru bir zemin oluşturmayı başarmışlardır.

Nitekim 1787’de sadece İngiltere’nin kurduğu 13 koloni (Boston, Niwyork, Pihiladelphia, Washinton vb) üzerinden resmen Amerika Kurulmuştur.

Kısaca ifade etmek gerekirse;başkalarının toprakları üzerinde, kan ve işgal ile Kolonist bir devletin temelleri atılmıştır.

Özellikle İngiltere’nin sömürgesinden peydahlanan bu” özgürlükler ülkesi” tarih boyunca Kızılderililere olduğu kadar siyahilere de dar edilmiştir.

Netice itibari ile var olmayan bir coğrafya işgal ve yerlilerin kanı üzerinden Dünya haritasına “Amerika” yazısı ile yerleştirilmiştir.

O tarihten bu yana sömürge üzerinden dev bir ülke olarak dünya sahnesinde yerini alan Amerika’da süreç ilerlemiş, pek çok  yeni işgallerin altına imza atılmıştır..

Esasında konu geniş bir perspektif içerir ancak bütün bir tarihi sürece temas edemeyeceğim için şimdilik ni şekilde özetlemekle yetiniyorum..

Esas maksadım, ABD’deki seçimler üzerine birkaç şey ifade etmezden önce, geriye dönük bu sicilini hatırlamaktır

ABD Seçimlerine Gelince

Kolonyalist, yani sömürge üzerine kurulmuş bu ülkede şimdi ise Postkolonyal olarak süreç devam etmektedir.

Irksal, fikirsel, ekonomik, askeri sömürge merkezden, tüm dünyaya doğru nüfus etmektedir. Ortadoğu’dan Balkanlara, Avrupaya ve Asya’ya kadar ulaşan uzun bir Emperyalist sicile sahiptir.

Bu güne geldiğimizde ise Amperyalist anlayışın açıkça Siyonizm’e everildiğini görebilmekteyiz.

Zira ABD’de artık hâkim güç Evanjelistlerdir.

Yani Siyonist Hristiyanlar..

Veya Hristiyan kisvesine bürünmüş Yahudi Misyonerler.

Ki, 19.yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan Evanjelistler “tanrının kutsal toprakları ’arz-ı mev’udu’ Yahudilere verdiğine” inanır.

1948’de Filistin topraklarının işgali sonucu kurulan İsrail’in “İncilin doğrultusunda kurulmuş olduğuna, Hz İsa’nın tekrar bu topraklara geleceğine ve bunun da dünyanın sonu olacağına” inanmaktadırlar.

 Tıpkı ülkemizdeki Sabataistler gibi Evanjelsitler de, Kilisenin ekonomik gücünü elde edebilmek ve bu yolla İsrail devletini kurabilmek için Hristiyan olmuş Yahudilerdir. Bu, İtikadı olarak değil, beyan üzerinden bir yanılsamadır. Evajelistler için esas olan İsrail’in yayılma politikasıdır.

Bu gün Amerikan nüfusunun nerede ise yüzde 30’u Evanjelisttir ve bu oran gittikçe de artmaktadır. Dolayısı ile ABD siyasetinde hâkim güç olan Evajelistler, Başkanlık seçimlerinde de mutlak güçtür. Keza, Evanjelist olmayan birinin ABD Başkanı seçilmesi söz konusu değildir.

Niyekim, Demokrat bir Başkan olarak İktidara gelen JMMY CARTER döneminde kendisini iyiden iyiye hissettiren Evanjelistler, sonraki süreçte tüm Başkanlar tarafından temsil edilmiştir. Ayrıca Ordu içerisinde de oldukça etkin olduklarına dair pek çok kaynak bulunmaktadır. Tapınak şövalyeleri gibi örgütlenerek orduyu ele geçirdikleri ifade edilmektedir.

Bütün bunlardan sonra Başkanlığı esnasında sık sık İsrail’e giderek ağlama duvarında ağlayan Donalt Trump’un Evanjelist olduğu da bilinmektedir. Hatırlanacağı üzere 2017’de başkan seçildiğinde tam 800 bin Amerikalı İsrail’i ziyaret etmiştir.

Diyeceğim  odur ki,

Trump’un, Müslümanlara yönelik olumsuz politikaları göz önünde bulundurarak Seçimleri John Biden’in Kazanması  bizimkileri yine heyecanlandırdı. “Müslümanlar açısından daha olumlu olacağı” umuduna kapıldılar sanki.

ABD’nin geriye dönük darbe ve işgallerine bir başka yazıda temas etmek üzer yakın tarihten bir örnekle konuya nokta koymak isterim..

Şöyle ki;

John Biden 2009’dan 2017’ye kadar ABD Başkan Yardımcısı idi. Başkandan sonraki ikinci etkili kişi olarak Bosna Savaşı esnasında, Müslüman Boşnaklara olumlu bir yansıması olmamıştır. Sırpların Müslüman Boşnaklara yönelik işlediği cinayetlerdeki BM etkenine rağmen, ihanette pay sahibi olanlara karşı olumlu bir umut, saflık ötesi bir şey olur artık.

Yazımın ilk satırından itibaren anlatmaya çalıştığım da tam olarak budur

Rahmetli Alija’nın tabiri ile “ Batı hiçbir zaman uygar olmadı”.

Olmayacaktır da..

( Araştırma eğilimlerinden biri olan Evanjelistlerin varlığından ilk kez 11 Eylülde haberdar olmuştum. Rahmetli Erbakan Hocamı bir ziyaret esnasında iken “ikiz kulelerin failleri Evanjelistleridr” diyerek konuya girmiş ve not tutmadığıma yandığım bir eğitim vermişti adeta.. Rahmetle, Minnetle..)

Ayşe Müzeyyen Taşçı