İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Sırf daha iyi arabaya binmek, sırf daha yeni telefon alabilmek, sırf daha çok konsere gidebilmek gibi süfli heveslerle ellerin yani başka ülkelerin, başka toplumların kapısına varanlara acıyarak bakıyorum" açıklamalarına tepki gösterdi. Akşener, "Gençlere aşağılık demeye hiç mi utanmıyorsun" diye sordu.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin TBMM'deki Grup Toplantısı'nda açıklama yapmadan önce Eski TÜİK Başkanı Birol Aydemir, İYİ Parti'ye katılarak bir konuşma yaptı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Ankara’da Etlik Şehir Hastanesi açılış töreninde yurt dışına gitmek isteyen gençlere yönelik “Sırf daha iyi arabaya binmek, daha yeni telefon almak, daha çok konsere gidebilmek gibi süfli heveslerle ellerin yani başka ülkelerin başka toplumların kapısına varanlara acıyarak bakıyoruz” ifadelerini kullanmıştı.

Akşener, partisinin grup toplantısında yaptığı açıklamalarda Erdoğan'ın açıklamalarına tepki göstererek "Sayın Erdoğan’ın gözünde, çapulculuktan, süfliliğe terfi eden gençlerimizi kutluyorum." dedi. "Gencine “aşağılık” demeye, hiç mi utanmıyorsun Sayın Erdoğan?" diyen Akşener, "Bol maaşlı, atanmış hayatlar peşinden koşmak, süfli değil, bilakis fevkalade asil bir heves. Hele de, lüks arabalar içinde pudra şekeri koklamak, hiç süfli değil, tam tersine müthiş asil bir heves. Sayın Erdoğan; Bu kadar hakaret, yalan, iftira, bir Cumhurbaşkanına, hiç yakışmıyor." ifadelerini kullandı.

Akşener'in açıklamaları şu şekilde:

20 sezonluk gereksizce uzatılmış keyifsiz bir dizinin final sezonu sonunda geldi çattı. O sene bu sene, iyilerin şafağı ufukta görünüyor, emin olun çok az kaldı.

TOPLUMSAL GERİLİM TEHLİKELİ BİR SEVİYEYE ULAŞTI

TBMM'nin 27. Yasama Yılı'nın milletimiz ve memleketimiz için hayırlı olmasını diliyorum. Ak Parti iktidarı yüzünden memleketimizin bereketi de güzellikleri de soluyor. Balık baştan kokar derler, en tepedeki şımarıklık acımasızlık toplumun tamamına yayılıyor. Oysa ülkeyi yöneten kişi her tavrıyla örnek olmalıdır. Beğenmediği herkese saldıran, hakareti ve iftirayı kendine hak sayan, ülkeye nifak tohumları eken bir zihniyetin neden olduğu toplumsal gerilim tehlikeli bir seviyeye ulaştı. Türkiye artık bu gerilimi taşıyamıyor.

ONUR ŞENER'İN KATLEDİLMESİ

Geçtiğimiz hafta Ankara'daki bir eğlence mekanında yaşananlar bu gerilimin sonucudur. Sanata ve sanatçıya düşman bir iktidarın yönettiği ülkemizde sırtını iktidara yaslayan herkes, kendini her şeyin sahibi zannediyor. Bize de katledilen bir sanatçının ardından üzülmek düşüyor. Onur Şener'e Allahtan rahmet, ailesine ve sanat camiamıza baş sağlığı diliyorum.

Kendisini dev aynasında görenlerin şiddete sığınan acizliğine lanet olsun. İnsanlıktan nasibini alamayanların evlere ocaklara düşürdüğü yangına lanet olsun. Hayat iyiler ve kötüler arasında bitmek bilmeyen bir mücadelenin özetidir. Tarih, kötü işler yapanları nefretle iyi işler yapanları da minnetle not eder. İnsanın yaradılışından bu yana kötülüğü rehber edenler hep oldu.

PUTİN'İN 4 BÖLGEYİ İHLAK ETMESİ

Rusya'nın 24 Şubat tarihinde Ukrayna'ya yönelik başlattığı haksız işgalin üzerinden 7 ay geçti. Güya başkent Kiev bir haftada alınacaktı değil mi? Peki ne oldu? Rus ordusu Ukrayna topraklarında çamura saplandı. Putin ise çizilen karizmasını toparlamak için son çareyi, Herson, Zaporjiya, Luhansk ve Donetsk'i askeri işgal altında yapılan sopalı referandumlar sonucunda ilhak etmekte buldu. Biz bu filmi Kırım'da izledik, dolayısıyla nasıl ki o gün Rusya'nın işgalini ve ilhakını tanımadıysak bugün de tanımıyoruz, çünkü Putin'in çarlık rüyaları peşinde attığı adımlar uluslararası hukuka da, Rusya'nın taraf olduğu anlaşmalara da aykırıdır. Üstelik Putin'in ilan ettiği kısmi seferberlik çerçevesinde askere alınacakların yurtdışına kaçmalarından da gördüğümüz üzere, Rusya'nın bu saldırganlığını Rus halkı da desteklemiyor.

ERDOĞAN'IN DA BU TEHDİT KARŞISINDA ALACAĞI TAVRI MERAK EDİYORUZ

Peki şimdi ne olacak? Rusya ilhak ettiği Ukrayna topraklarını anavatan sayarak, her türlü imkan ile koruyacağını söyledi. Nükleer silah kullanmakla tehdit etti. Bu tehdit sadece Ukrayna için değil, ülkemiz ve dünya için de kabul edilemez bir tehdittir. Uluslararası toplum bu çılgınlığa karşı artık daha somut adımlar atmalıdır. Çünkü Kırım'ın ilhakına yeterince ses çıkarmayan dünya, Putin'in artan cüretkarlığında ve bugün yaşananlarda önemli bir paya sahiptir. Önümüzdeki seçime Putin'in desteğiyle girmeye niyetlenen sayın Erdoğan'ın da bu tehdit karşısında alacağı tavrı merakla bekliyoruz.

DİLERİZ Kİ 'ATTIĞINIZ BU ADIM DOĞRU DEĞİL' DEMEKTEN ÖTEYE GEÇEBİLİR

Dileriz ki bu tavır, geçtiğimiz günlerdeki televizyon yanıtında Kırım için pısırıkça ifade ettiği gibi 'attığınız bu adım doğru değil' demekten öteye geçebilir. Seçim hesapları kovalayarak devlet yönetilemez. Biz tahıl koridoru adımlarını takdirle karşılıyoruz. Rusya-Ukrayna savaşında alacağımız pozisyonda ülkemizin menfaatleri esas alınmalıdır. Arabuluculuk kisvesi altında Putin'in sırtının sıvazlanması Türkiye'ye yakışmaz. Türk milleti bugün de Rus emperyalizminin yanına yedeklenecek bir algı malzemesi değildir.

MAHMUT ŞEVKET PAŞA, BAHRİ TEĞMEN GİBİ AYNI CESARETLE DİMDİK DURACAĞIZ

Bu millet yıllarca utanç anıtına bakmak zorunda bırakıldı. Ta ki Mahmut Şevket Paşa harekete geçen kadar. Bahri Teğmen o utanç anıtını yerle bir edene kadar. Biz bugün senin yüzünden yine aynı utancın eşiğindeyiz. O gün milletimizin haysiyetine vurulan pranga senin 2024'e ertelemeye çalıştığın doğalgaz borcuyla canlanıyor. O gün bu vatanın asil evlatlarının boyunduruk altına girebileceğini sananlar, bugün Putin hayranlığınla yeniden cesaret buluyor. Topraklarımıza dikilen utanç anıtı, ekonomimiz üzerinden hain bir oyun olarak karşımıza çıkıyor. Bugün de Yeşilköy'e Rus anıtı dikenlerin bugünkü temsilcileri karşısında tıpkı Mahmut Şevket Paşa, Bahri Teğmen gibi aynı cesaretle dimdik duracağız.

MAHSA AMİNİ'NİN ÖLDÜRÜLMESİ

Geçmişte ilmin merkezlerinden olan bir medeniyet ilimden, bilimden bu kadar uzağa savrulabilir? Gerçekten utanç verici. Bu konu dini veya siyasi bir tartışma değildir. Bizim için bu konu vahşetin karşısında mağdurun yanında durmaktır. Komşumuz İran'ın güçlü, mutlu ve huzurlu olmasını istiyoruz. Biz İran'ı bağımsız bir ülke olarak görmek istiyoruz. Dualarımız özgür ve mutlu bir İran içindir. Bu idealimizi ucube bir anlayışla gerçekleştiremeyiz. Bağımsızlığın yolu saçı görünen kadınları yok etmek değildir. Tek bir kadının bile sesini duyurmak için ayağa kalkması, tüm kadınlar için ayağa kalkıştır. İran'daki bu zulüm yok olmaya mecburdur

ERDOĞAN'A ENFLASYON TEPKİSİ

Sayın Erdoğan, şubat aylarında 'Enflasyonu kontrol altına alacağız' diyordu. Bu sefer de 'Yılbaşından sonra enflasyonun düşeceğine inanıyorum' dedi. Kendisi de epistemolojik bir kopuş yaşadığından sadece inanıyor. Olan yine milletimize oluyor

Paramız 1 yılda yarı yarıya değer kaybetti. Merkez Bankası'nın 128 milyar dolarına da bu yıl 75 milyar dolar ilave oldu. Rezervlerimizde olması gereken ama olamayan döviz miktarı 203 milyar dolara yükseldi.

NE YAZIK Kİ DÜNYADA EN YÜKSEK ENFLASYONA SAHİP 5'İNCİ ÜLKEYİZ

Enflasyon ise yüzde 19,58 iken bugün yüzde 83,45'e ulaştı. Geçtiğimiz 1 yılda enflasyon 4 kattan fazla arttı. Son 1 yılda üretici fiyatlarındaki artış yüzde 151,5, tarımda yüzde 142,4, konut fiyatlarında yüzde 173,8 oldu. Bugün ne yazık ki dünyada en yüksek enflasyona sahip 5'inci ülkeyiz.

SÜFLİ TEPKİSİ

Diğer yanda ise, Sayın Erdoğan, artık millete hakaret etmekte, yeni yöntemler deniyor. Eskiden dümdüz hakaret ederdi, artık lügatlı sövüyor. Geçen hafta, memleketten umudunu kesmek zorunda bıraktığı, gençlerimizi hedef aldı. Dedi ki; “Sırf daha iyi arabaya binmek, sırf daha yeni telefon alabilmek, sırf daha çok konsere gidebilmek gibi, süfli heveslerle, ellerin, yani başka ülkelerin, başka toplumların, kapısına varanlara acıyarak bakıyorum."

Bu vesileyle, Sayın Erdoğan’ın gözünde, çapulculuktan, süfliliğe terfi eden gençlerimizi kutluyorum. Henüz biz kadınların seviyesine gelemediniz ama, yakında onu da başaracağınıza eminim.

GENCİNE “AŞAĞILIK” DEMEYE, HİÇ Mİ UTANMIYORSUN SAYIN ERDOĞAN?

Özetle, Sayın Erdoğan diyor ki; gençlerimizin daha iyi bir hayat sürmeyi istemeleri, “süfli bir hevesmiş”. Yani, “aşağılık” bir hevesmiş. Yanlış duymadınız. Üstelik bunu söyleyen, bu ülkenin Cumhurbaşkanı. Kadınlara “sürtük” diyebilen bir zihniyetten, elbette zarafet beklemiyorum. Ama, gencine “aşağılık” demeye, hiç mi utanmıyorsun Sayın Erdoğan?

ERDOĞAN İÇİN; İHALE KOVALAMAK, SÜFLİ DEĞİL, BİLAKİS SON DERECE ASİL BİR HEVES

Ayıptır, günahtır. Gençlere analarının ak sütü gibi helal olan, iyi ve haysiyetli yaşama arzusu, süfli bir hevesmiş. Daha iyi bir hayat istemek, huzur istemek, mutluluk istemek, aşağılık bir hevesmiş. Hayallerini gerçekleştirebilmeyi, torpilsiz, mülakatsız, işe girmeyi istemek, aşağılık bir hevesmiş. Peki bu beyefendiye göre, süfli olmayan hevesler nedir, biliyor musunuz? Mesela, Sayın Erdoğan için; ihale kovalamak, süfli değil, bilakis son derece asil bir heves.

BU KADAR HAKARET, YALAN, İFTİRA, BİR CUMHURBAŞKANINA, HİÇ YAKIŞMIYOR

Mesela; bol maaşlı, atanmış hayatlar peşinden koşmak, süfli değil, bilakis fevkalade asil bir heves. Hele de, lüks arabalar içinde pudra şekeri koklamak, hiç süfli değil, tam tersine müthiş asil bir heves. Sayın Erdoğan; Bu kadar hakaret, yalan, iftira, bir Cumhurbaşkanına, hiç yakışmıyor. Ülkesinin kadınına sürtük, gencine aşağılık, çiftçisine terörist demek, bir Cumhurbaşkanına, hiç yakışmıyor. Çünkü bu devletin başına, laubalilik değil, ciddiyet yakışıyor. Çünkü bu aziz millet, zorbalığı değil, şefkati hak ediyor. Çünkü Türkiye, süfli bir zihniyetle değil, asaletle yönetilmeyi hak ediyor! Sen her ne kadar, yolun sonuna geldiğini, fark etmesen de; Artık milletimiz, iftira atmayan, yalan söylemeyen, bahane üretmeyen, başarılı, basiretli ve becerikli bir yönetim istiyor!

Milletimiz; Hırsıza, yolsuza, arsıza göz açtırmayan, bölmeyen, ayırmayan, ayrıştırmayan bir yönetim istiyor! Milletimiz; İradesine, sesine, derdine kulak veren, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yakışır bir anlayışla yönetilmek istiyor! İşte biz, aziz milletimizin, bu asil talebini karşılamaya talibiz! Bu yüzden ülkemizi, her şeyden önce, bu ucube sistemden kurtaracak, Cumhuriyet değerlerimizle.

UFAK AT SAYIN ERDOĞAN. YOKSULLUĞU YALANLARLA ÖRTEMEZSİN

İçinde bulunduğumuz tablo böyle ibretlik haldeyken halkımız nefes dahi alamazken, Sayın Erdoğan gününü gün etmeye devam ediyor. Bay krize göre Türkiye'de her şey yolunda. Ona göre insanımız şükretmeyi bilmiyor. Asıl yokluk ABD'deymiş, Avrupa'da market rafları boşmuş. Güler misin, ağlar mısın?... Almanya’da ortalama ücret, bizim paramızla 75 bin lira. Yani bir Alman vatandaşı, ayda ortalama 75 bin lira maaş alıyor. Yani, Sayın Erdoğan aslında diyor ki; ayda 5500 liraya çalışan Türk vatandaşlarının keyfi yerinde. Ama, ayda 75 bin lira kazanan Alman vatandaşı, zor durumda... Hatırlıyor musunuz, Rahmetli Münir Özkul, Neşeli Günler’de, Şener Şen’e ne diyordu? “Ufak at Ziyaaa…”

Ufak at Sayın Erdoğan, ufak at! Bizzat kendi eserin olan yoksulluğu, yalanlarla örtemezsin. Kaşıkla verdiğini, kepçeyle geri alan, abartılı müjdelerinle, günü kurtaramazsın. Boş vaatlerle, milletin derdini çözemezsin. Hakikat güneşini, hamaset balçığıyla sıvayamazsın. Hiç boşuna uğraşma.

DÜNYADA UYGULANAN, TÜM EKONOMİ METOTLARINI DA REDDEDİYORUZ

Değerli dava arkadaşlarım; tabii bir de, iktidarın göz bebeği, Nebati Bakan var… Saray bürokrasisi saçmalama yarışına girer de, ışıltılı gözler hiç geri kalır mı? O da, kılıf aramaya doyamadıkları sözde ekonomi modelini, tarif etmek için; adeta, yeni öğrendiği tüm kelimeleri, aynı cümle içinde kullanmaya çalışan, çocuklar gibi; “Neo-liberal ekonomi düşüncesinden, epistemolojik bir kopuşu temsil eden, heterodoks yaklaşım” dedi. Sonuna da ekledi: “Günümüzde, giderek ön plana çıkan, davranışsal ekonomi ve nöro-ekonomi ile, daha fazla önem kazanmakta…”Gelin ben size tercüme edeyim: Üstad, siyaset tarihimize geçecek, bu ibretlik cümle ile, aslında diyor ki; “Biz bilgiden ve bilimden koptuk. Dünyada uygulanan, tüm ekonomi metotlarını da reddediyoruz. Bizi artık ekonomistler değil, nörologlar ve davranış bilimciler değerlendirsin.”

SOSYAL MEDYA YASASI

Biliyorsunuz, 1 Ekim itibariyle, iktidarın, “dezenformasyonla mücadele” adı altında çıkardığı, Sosyal Medya Yasası yürürlüğe girdi. Yeni yasama yılının başlangıcında, Meclis gündeminde yer alan ilk düzenleme, iktidarın yüksek standartlarına göre bile, ucubelikte adeta bir baş yapıt oldu. Sözüm ona, internetteki yalan haberleri durdurmak amacıyla çıkartılan, bu yasada; en çok merak ettiğimiz konu ise, yasanın nasıl işleyeceği… Yalanı kim ayırt edecek? Doğru nasıl bilinecek? Dezenformasyonu hangi kurum denetleyecek? Hiçbiri belli değil.

TWİTTER GİDECEK, YERİNE “SARAY KUŞU” MU GELECEK?

Mesela yalanları; havuz medyasının bir alt birimi gibi çalışan, RTÜK mü ayırt edecek? Mesela doğruyu; ENAG’ın, yüzde 186 olarak açıkladığı enflasyon rakamının karşısında, kendi çalışanlarını bile, zar zor ikna edip, enflasyonu, yüzde 83,45 açıklayan, TÜİK mi bilecek? Mesela, şu meşhur dezenformasyonu; trollerin efendisi, iftiraların prensi, algıların bekçisi, İletişim Başkanlığı mı denetleyecek? Mesela; Facebook gidecek, yerine dezenformasyondan arındırılmış, “AKbook” mu gelecek? Twitter gidecek, yerine “Saray Kuşu” mu gelecek? YouTube gidecek, yerine “ŞahsımTube” mu gelecek? İktidar her zaman olduğu gbi, yine bir cambaza bak oyunu sergiliyor.